sokakların sesi olmak için...
sokakların sesi olmak için...
EFKAN BOLAÇ
Avukat
3 Ocak 2012
eski duvar diplerinde karanlık sular
- Hasan Hüseyin Korkmazgil
ay vurmuş gölgelenmiş kuytular
canım oğul güzel yiğit
al gel kanlı gömleğini, sana nasıl kıydılar?
1992’de gözaltında kaybedilen Ayhan Efeoğlu‘nun gömüldüğü söylenen yerde TAYAD’lı ailelerin yaptığı kazılarda kemik parçaları bulundu. Eski Özel Harekatçı Ayhan Çarkın, Efeoğlu’nun öldürüldüğünü itiraf etmiş ve onu kendisinin gömdüğünü söylemişti. Bunun üzerine yapılan resmi kazıda hiçbir şey “bulunamamıştı.” Avukat Efkan Bolaç, arkadaşı Efeoğlu’na bir mektupla seslendi.
Sevgili Ayhan,
20 yıl sonra seni böyle görmek varmış. Faşizm ne aşağılık şeymiş Ayhan, torbanın içindeki kemiklerin senin kemiklerin olabilir diye sevinir hale getirdi bizi.
Gözaltında kaybedilmeden bir ya da iki gün önce görmüştüm seni. Ekim ayının başıydı. O zamanlar Topkapı’dan Beyazıt’a minibüs kalkardı. Ben dolu bir minibüse atladım ve ücreti gönderirken seni gördüm. Birden gülümseme kapladı ikimizin de yüzünü ve uzun zamandır görüşmemenin verdiği bir hasret. Seni bir daha asla göremeyeceğimi bilmeden indim minibüsten.
Sevgili dostum, seni hep sakin ve uysal tanıdım. Ancak dostlarına inançlarına saldırıldığında ne kadar inatçı ve direngen olduğunu da gördüm. İYÖDER’in, TÖDEF’in kuruluşunda birlikteydik.
İsmail, Şengül, Uğur, Hayat, Hüsamettin, Soner ve daha nicelerimiz.
Bir gün okulda kavga etmiştik. Ertesi gün eğer bir saldırı olursa diye hazırlık yapıyorduk. Sabah okula geldik az sonra yanımızdaydın. Okula girişler o kadar sıkıydı ki, kimlik göstermeden girmek imkansızken, senin nasıl girdiğini merak ettik. Sarışın uzun boylu ve polislerce tanınan Ayhan elini kolunu sallaya sallaya yanımıza gelmiş, bize destek vermişti.
Sonrasında (sanırım 1990 ya da 1991’deydi) İstanbul Üniversitesi’nde bir çatışma oldu. Hepimiz arkadaşlarımıza destek olmaya gittik. Saatlerce girecek bir yer aradık bulamadık. Sonrasında seni bulduk ve sen bizi o yaratıcılığınla bir şekilde içeri soktun.
Yine bir saldırı olmuş ve sonrasında kazasız belasız dönmüştük. Hafta sonuydu, iki günü beraber geçirdik. O hafta sonunu hala tebessümle anarım. Ne dolapta bir şey kalmıştı ne de senin açlığını giderebilmiştim. En sonunda elimde kalan tek şey kakaolu fındık kremasıydı. Onu alıp bir çırpıda bitirdiğini gülümseyerek anlatırım hala.
O hafta sonundan sonra seni uzun süre göremedim. Sonrasında İsmail Bahçeci ile seni Sultanahmet’te gördüm. Yine keyifli keyifli gülümsüyordunuz.
Sonra kayıp olduğun haberi geldi. İnanmak istemedik. Baban, Osman Amca İstanbul’a geldi, ardından neredeyse tüm özellikleri ve görüntüsü sana benzeyen Ali geldi.
Seni aradık onlarca hastanede, morgda, karakolda. Polisler yaptıklarının bilincinde pişkin pişkin cevaplar verdi.
Biz seni aramaya devam ederken, iki yıl sonra, 1994 başında İznik’te otobüsten indirilen kardeşin Ali’nin gözaltına alındığı haberi geldi. Ve polisler Ali’nin de gözaltına alındığını kabul etmediler.
Ali’yi bulun diye savcılığa gittik, “Belki kardeşinin yanına gitmiştir” dediler. Ve Ayhan gibi Ali’yi de kaybettiler. Osman Amca’da, Feriha Teyze’de, ne takat ne derman bıraktılar. İkisi de hala dimdik ayaktayken iki dağ gibi oğlun mezarını bile onlara çok görmüşlerdi.
Yıllar sonra nedamet getirdiğini söyleyen Ayhan Çarkın senin mezarını bildiğini söyledi. Kendi elleriyle seni gömdüğünü, Hüsamettin’in ve Soner’in katledildikleri yeri gösterebileceğini söyledi. Daha önce pek çok aşağılık faaliyetlerde bulunmuş birinin bu sözleri pek inandırıcı gelmedi ama ya doğru söylüyorsa? Ama yer göstermelerinden bir şey çıkmayınca yine hayal kırıklığı kaldı bize.
Aileler yılmadı, aylardır, haftalardır senin mezarının yerini sordular devlete. Nihayetinde kendileri kazma kürek alıp seni aramaya koyuldular. Ve devletin bulamadığını ya da bulmak istemediklerini buldular: Sana ait olduğu düşünülen kemikler ve elbiseler…
Ali ve Ayhan’ın katledildiği dönemde her yerden katliam ve kayıp haberleri geliyordu. Emniyet’in başında Mehmet Ağar, Necdet Menzir ve şimdilerde yazdığı kitapla “demokrat” olarak tanınmaya başlayan Hanefi Avcı vardı. Hiçbiri yargılanmadı.
Ağar “1000 operasyon yaptım” dedi. Ali, Ayhan, Hüsamettin, Soner ve pek çok katledilenler, kaybedilenler de bu operasyonların içindeydi. Benimle mezara gidecek dediği bu “1000 operasyon” eğer Ayhan bulunduysa 999’a düşecek, Ayhan’ın katilleri hesap verecek.
20 sene sonra seni torbanın içinde bir kemik olarak görmek utandırdı beni. Hayatta kaldığım için mi utandım tam bilemedim. Tesadüfen yaşamak diye bir şey varsa eğer o sanırım beni tasvir etmektedir.
Ne çok ölmüşüz be Ayhan. (EB/AS)
1967 doğumlu Ayhan Efeoğlu, 6 Ekim 1992’de, 1965 doğumlu kardeşi Ali Efeoğlu 5 Ocak 1994’te gözaltına alındı, kaybedildiler. Marmara Üniversitesi öğrencisi İsmail Bahçeci 24 Aralık 1994’te gözaltına alındı, kendisinden bir daha haber alınamadı. Hüsamettin Yaman 4 Mayıs 1992’de gözaltına alındıktan sonra kaybedildi. Arkadaşları Soner Gül de 1992’de kaybedildi.
Bu yazının yayınlandığı diğer adresler: