sokakların sesi olmak için...
sokakların sesi olmak için...
EFKAN BOLAÇ
Avukat
14 Haziran 2014
1990’ları tanımlamak gerekirse; karanlığın ortasında sisli geceler denilebilir. 1984 sonrası Kürt hareketinin faaliyetinin yoğunlaşmasıyla beraber Kürt halkına karşı kontra faaliyetleri artmış ve bu kontra faaliyetlerinin merkezine özel harekat timleri konulmuştu. Mehmet Ağar’ın lideri olduğu (Susurluk dosyasında örgütün lideri olarak tanımlanmakta) bu kontra çetesi pek çok katliama imza attı. Kontra çetesinin üyesi olduğunu kabul eden Ayhan Çarkın’ın deyimiyle “bin kişi öldürülmüş ve bin operasyon” yapılmıştı.
Ayhan Çarkın ve arkadaşları devlete olan bağlılıklarını göstermeleri sebebiyle taltif edildi. O dönem aranan Abdullah Çatlı’nın ekibine dahil edilerek yeni infazların merkezine yerleştirildiler. Bu aşamadan sonra neredeyse her taşın altından çıkacaklar ve her infazda yer alacaklardı. Artık onlar dokunulmaz ve herşeyi yapabilecek mutlak kudrete sahiptiler. MGK’da kararlar alınıyor, öldürülecek kişilerin listeleri birinci ağızdan dönemin başbakanı Tansu Çiller tarafından ifşa ediliyordu. Ağar, o dönemi anlatırken “suçumuz olmamıştır, kusurumuz olmuştur” diyerek bir anlamda yanlış işler yapıldığını kabul etmiş bu işleri emir konuta zinciri içerisinde yaptıklarının altını çizmeye gayret etmişti. Vatan, millet adına işlendiği iddia edilen bu cinayetler ve yasadışı işlere kılıflar hazırlanmış, ne de olsa ceza almayacaklarının bilinciyle her türlü hoyratlığı yapmışlardı.
3 Kasım 1996 yılında Susurluk’ta meydana gelen kaza sonrası devlet-aşiret-mafya üçgeni açığa çıktı ve bu kontra çetesinin varlığı artık gizlenemez hale geldi. Bu sürece kadar neredeyse İstanbul’da 30 civarında yargısız infazda aynı isimler görev almış ve bu şahıslar çıkarıldığı mahkemelerde meşru müdafaa sınırları içinde kaldıkları beyan edilerek beraat ettirilmişlerdi. Devlet katliamcıları korumakta ve ona göre hareket etmekteydi. Hatta bu katliamcılara yüzlerce takdirname vererek “ ne güzel öldürdünüz, vatan size minnettardır” denildi. O dönemin infazcıları arasında yer alanların başında Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz, Ercan Ersoy ve Ziya Bandırmalıoğlu yer alıyordu. Bunların katıldığı hiçbir operasyonda sağ yakalama olmuyordu. 1991-1996 yılları arasındaki neredeyse tüm operasyonlar bu isimlerin katılımıyla gerçekleşmişti. Ülkeye pus çökmüş, karanlık olmuş ve kurt şehre inmişti artık…
Karanlık dönemle ilgili olarak talimatın başlangıcı dönemin başbakanı Tansu Çiller’in 4 Kasım 1993’te yaptığı açıklamada gizliydi : “PKK’nın haraç aldığı işadamları ve sanatçıların isimlerini biliyoruz, onlardan hesap soracağız.” O açıklamanın hemen ardından suikastlar başladı. Liceli işadamı Behçet Cantürk ve şoförü Recep Kuzucu, Cantürk’ün avukatı Yusuf Ekinci, Liceli işadamı Fevzi Aslan ve yeğeni Şahin Aslan, Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Namık Erdoğan, Kürt işadamları Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay, Avukat Medet Serhat, Avukat Faik Candan, Altındağ İlçe Nüfus Müdürü Mecit Baskın öldürüldü. Çiller, 22 Mayıs 1996 tarihinde TBMM’de DYP grup toplantısında konuşurken, örtülü ödenekten çektiği 500 milyar liranın nereye harcandığını anlatırken, karanlık döneme ilişkin tarihi itiraflarda bulundu: “Bu sırlar açıklanırsa millet ayağa kalkar, dünya ayağa kalkar. İnsanlar, milletler birbirine düşer. Türkiye çöker, rejim tehdit altına girer. Herkes altında kalır. Halka halka,zincir zincir o ülkeden buraya her gün büyüyerek devam eder” (Taraf Gazetesi 14 Ağustos 2011)
Susurluk kazası ile ortaya çıkan ilişki ağı göstermelik olarak yargılanmış ve göstermelik cezalar verilmişti. Bu yargılamalar süresince en saldırgan ve kendine en güvenen kişi olarak Ayhan Çarkın görünmekteydi. Avukatları dahi tehdit etmekten geri kalmıyordu hatta… Ama nihayetinde açığa çıkan bu çeteyi artık devlet kullanamazdı. Bu kontra artıkları kendi başlarına kalmıştı. Yıllarca devlet adına yapılan bu kadar cinayet sonrası devlet bunları bir kenara atmıştı. Yeni yargılama ile ilgili gelişmeler olduğunda Ağar ortaya çıkıyor “ Bin operasyon yaptık ama kan kusar kızılcık şerbeti içtim” diyerek bana dokunursanız tuğlayı çekerim altında kim kalır belli olmaz tehditini savuruyordu.
Ağar, Susurluk davasından bir müddet tutuklu kalmış ve bu tutukluluk sürecinde de meclis Susurluk Araştırma Komisyonu’na ifade vermişti. Bu ifadelerinde de çelişkili beyanlarda bulunmuş ‘bir şeyler biliyorum ama konuşsam mı acaba’ gibisinden laflar etmiş ama konuşmamıştı.
Sonrasında bu isimlerden Oğuz Yorulmaz, bir bar fedaisi olarak ölmüştü. Ayhan Çarkın ise çek senet işlerine bulaşmış hatta bu sebeple tutuklanmıştı. Ayhan Çarkın, bir dönem yine nedamet getirdiğini söylemiş ve itiraflarda bulunmuş ancak sonrasında sanırım istediğini almış olacak ki ben ne dediğimin farkında değildim tarzı bir savunma geliştirmişti. Hoş sonradan 16-17 yıldır kokain kullanıyorum bu sebeple de olmuş olabilir gibi söylemleri de olmuştu.
011 yılının Newroz’unda da Kazlıçeşme’ye gelmiş ve aslında ne kadar pişman olduğunu anlatmaya çalışmıştı. Çıktığı televizyon programında ise ‘ben insan değilim’ e kadar uzanan laflarla pişmanlığını (!) dile getirmişti. Sonrasında faili meçhullerle ilgili olarak bildikleri olduğunu söyleyerek savcılığa gitti ve eski silah arkadaşları hakkında beyanlarda bulundu. Çarkın, özellikle Ağar’ın “ Bir tuğlayı çekerseniz duvar yıkılır” sözüyle anlatmaya çalıştığı faili meçhul cinayetlerdeki bilinmeyenleri anlatacağını söylemişti. Bu söze ilişkin olarak verdiği ifadede ise “Biz bu cezayı çekerken Mehmet Ağar da siyasi viplerde kahramanlık yapıyordu. Tuğlayı çekerse duvar yıkılırmış. Ben tuğlayı oynattım. Yüreği varsa o tuğlayı çeksin. Duvar yıkılırsa hangi şerefsiz, altında, kim kalacaksa kalsın” diyerek bir meydan okuma girişiminde bulunmuş ve Korkut Eken’le de polemiğe girerek ‘kayıp silahlar nerede’ demişti.
Bu açıklamalar sonrası birkaç arkadaşı ile beraber tutuklanarak cezaevine gönderilen Çarkın kayıp ve katledilen kişilerle ilgili bilgiler verdi ancak bunların hiçbiri teyit edilemedi. Cinayetlerle ilgili açıklamaların tamamında orada olduğunu söylemiş ama İbrahim Yalçın Arkan haricinde kimseyi öldürmediğini hatta Behçet Cantürk’e puro bile verdiğini söyleyerek ben hiçbir cinayete katılmadım demişti.
Yıllar sonra daha önceden katliam sanıkları olarak pek çok davadan tanıdığım bu çete artıkları ile yeniden mahkemede karşılaştım. Ayhan Çarkın jandarma gözetiminde yanımdan geçerken “beni hatırladın mı Ayhan” dedim. Hatırladı beni köpürdü ben onun aleyhine konuşunca. Biliyordum ki karşımda nedamet getiren biri değil istediklerini alamayan bir katil vardı…
Bu ifadeleri veren kişiyi tanımasak aslında vicdanen rahatsız olduğunu sanar ve affederdik belki. Pervin Buldan bekli de sırf bu sebeple “aralarında en vicdanlısı o, çıktığına sevindim” demiş olabilir. Ama bizim tanıdığımız katil Ayhan Çarkın, soğukkanlı, fütursuz ve hoyrattı. Arkadaşlarımın onun elinde olması bizi o dönemler rahatsız eder sağ çıkan gözaltılara sevinirdik. Onun elinde yaşamını veren pek çok arkadaşım var ve ben, Pervin Buldan gibi kolay affetmeyeceğim. Ayhan Efeoğlu, Ali Efeoğlu, Soner Gül, Hüsamettin Yaman’ın yani arkadaşlarımın hesabını sormaya devam edeceğim. Faili meçhul davasında bu insanların sanık sandalyesine oturulması bile bir şeydir diyenler hafızalarında bu insanları kazımamıştır. Onlar daha önce pek çok defa sanık sandalyesine oturdular ama hepsinden beraat ettiler. Bu sefer de beraat edeceklerinden eminler. Hele o savcı orada oturup, “sanıkları sorguya çekmek isteyenler aslında sorgu değil sanıkları tahkir ve tezyif etme niyetindeler” dedikçe ceza almaları mümkün değil. Özgürlüğün, insanlığın düşmanları nedamet getirince sızlayan yüreklere şunu hatırlatmak isterim: sizin hiç arkadaşınız katledildi, kaybedildi mi? Benim çok arkadaşım katledildi, kaybedildi. O sebeple unuttum bağışlamayı…
Ha bu arada duruşmada sanıklar avukatların onlara katil demesi onların onurunu kırmış, incinmişler… Bizde katile katil denir
Neruda’nın bu şiirinde geçen her satıra imzamı atıyorum, Bir ceza istiyorum…
Ölüler adına Bizim ölülerimiz adına Bir ceza istiyorum Vatana kan sıçratanlara Bir ceza istiyorum Bu ateş emri veren cellatlar için Bir ceza istiyorum Bu suçla İktidara gelen hain için Bir ceza istiyorum Can çekişmeyi başlatanlar için Bir ceza istiyorum Bu suçu savunanlar için Bir ceza istiyorum Kanımızı emmiş ellerini Bana uzatsınlar istemiyorum Bir ceza istiyorum Onları evlerinde rahat ve elçi olsunlar diye değil Onları burada, bu yerde suçlu ve hüküm giymiş olarak Görmek istiyorum Bir ceza istiyorum... PABLO NERUDA